BİR DÖNEMİN RUHU: TALAT PAŞA
971 okunma

BİR DÖNEMİN RUHU: TALAT PAŞA

ABONE OL
20 Nisan 2022 13:53
BİR DÖNEMİN RUHU: TALAT PAŞA
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tarih vazifesini icra ederken, raflar arasında kaybolmuş müellifler kadar muhteviyatını bile
bile ölüme yürüyen liderleri de yazar. Tarihimizde bundan bol ne var ki!

Bugün, Talat Paşa’yı konuşacağım. “Beni bir gün sokakta vuracaklar. Alnımdan kan akarak yere serileceğim. Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ziyanı yok, varsın vursunlar. Vatan, benim ölümümle bir şey kaybedecek değildir. Bir Talat gider, bin Talat yetişir!” Bu sözler birçoğuna yabancı gelecektir. Hususiyetini ifade etmek gerekirse şöyle özetlenebilir, ‘idealleri uğrana  yaşayan ve sonunu satırlara yazan bir adamın sonu.’ Talat, Enver, Cemal Paşalar, Bahattin Şakir bu isimler Mondros mütarekesinden sonra ayrılmak zorunda kaldıkları vatan topraklarından uzakta kurban gitmiş, tarihimizin yetiştirdiği şanlı evlatlardır. Talat Paşa postane memurudur. İdealisttir. Jön Türk düşüncesinden genç yaşında haberdar olmuş, ülkenin selameti için birşeyler yapma zaruriyetini ruh âleminde hissetmiştir. İttihat ve Terakki’nin kurucularındandır. 1908 Meşrutiyet hareketinin sima isimlerindendir. Meclis-i Mebusan’ın birinci reis vekilidir. Dâhiliye Nazırlığı, Posta ve Telgraf Nazırlığı görevlerinde bulunmuştur. (nazır: bakan) Bâbı Âlî Baskını’nın düzenleyici ve uygulayıcıları arasında yer almıştır. 1917’de Sadrazam Sait Halim Paşa’dan sonra Sadrazamlığa getirilmiş, böylece Osmanlı tarihinde sadrazamlığa getirilen ilk mebus olmuştur.

Şüphesiz ki bugün Abide-i Hürriyet tepesinde ebedi istirahatgahında olan bu ismi en çok da ‘Tehcir Kanunu’
münasebeti ile bilmekteyiz. Başlarken belirtmek isterim ki adı geçen kanun olmasa idi bugün Sivas’ın ötesine pasaport ile geçiyor olabilirdik. Gerisini ilgililere bırakıyorum araştırmaları için. Salt konumuz tehcir kanunu değildir. Talat Paşa, İttihat ve Terakki’nin, ‘komitenin ruhudur’. Onu çok yakından tanıyan Tanin gazetesi Başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın, “Eğer Talât Paşa olmasaydı İttihat ve Terakki olmazdı. O, örgütün kubbe taşı, çimentosu ve temeliydi” diye yazar. Ayrıca, “Fakat kabiliyeti, hizmeti, feragati, iman ve fedakârlığı onu yavaş yavaş yükseltti. İttihat ve Terakki’nin ruhu, mihveri, belkemiği ve bir nevi şefi haline getirdi. Sonraları Talat, Enver, Cemal üçlüsü ağızda geziniyordu. Enver’in de, Cemal’in de büyük nüfuzları ve hükümetin icraatında büyük tesirleri oldu. Fakat İttihat ve Terakki cemiyetinin ve fırkasının mekanizmasında en ziyade Talat’ın nüfuzu hissedilmiş ve mekanizma sonuna kadar Talat’a sadık kalmıştır.” diye de belirtir.

İttihatçılar nazarında en çok tartışılan gelen şey savaş sonrası yurtdışına gidişleridir. Bu konudaki anlatılar. Talat
Paşa’yı anlamlandırmamıza yarar sağlayacaktır. Talat Paşa’nın cebinde 500 lira vardır. Yurtdışına çıkmaya en güç ikna edilen odur. Dr. Bahattin Şakir, Talat Paşa’yı ikna etmek için Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini hatırlatır. Bu, bir “kaçış” değil, “hicret”tir…

Talât Paşa, Berlin’den “Sarı Paşa” diye söz ettiği Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektupta; Milli Mücadele için Türk
ve İslam âleminin desteğini almanın gerekliliğine dikkat çekiyor. O, günün görevinin: “mazideki umumi ve hususi hataları unutarak geniş bir fikirle herkesin kabiliyetinden azami istifade ve bu suretle umumi gayeyi temine çalışmak” olduğunu söylüyor. Kendisinden de “askerce bir itaat” beklenebileceğini belirtiyor. Mektubun son satırları kalbinin Anadolu’daki mücadeleyle attığını gösteriyor: “Bizlere gelince istediğiniz şekle girmek, istediğiniz tarzda çalışmak, arzu ettiğiniz hususi ve umumi türlü fedakârlığı yapmak en büyük emelimizdir. Muvaffakiyetinize bütün kalbimizce duacıyız.” Mektuplarda Mustafa Kemal Paşa’nın da Talat Paşa’ya ithafen ‘kardeşim’ ifadesini kullanması ve onun Anadolu’ya gelme fikrine karşı gelmemiş olması dikkate şayandır. Çünkü Enver Paşa’nın Anadolu’ya girişi dönemin şartlarından ötürü istenmemektedir. Mustafa Kemal Paşa’nın Talat Paşa’ya karşı saygısının olması çeşitli anekdotlarda ifade olunur. Mustafa Kemal Paşa’nın, Talât Paşa şehit edildiği zaman haberi geldiğinde, gözyaşlarını tutamadığı ve “Vatan büyük bir evlâdını, inkılâp büyük bir teşkilatçısını kaybetti” şeklindeki anlatım dikkate değerdir. İnkılâbın büyük teşkilatçısı!

Talat Paşa, 15 Mart 1921 tarihinde Almanya’nın başkenti Berlin’de, Ermeni terörist Soğomon Tehliryan tarafından haince şehit edilmiştir. Kelamında ifade ettiği gibi, vurulmuştur. Lakin dünya gözüyle olması bile şehadetinden sonra vatan toprağına kavuşmuştur. 25 Şubat 1943’te Alman Hükümetinin izniyle Talât Paşa’nın naaşı Türkiye’ye gönderilir. Görkemli bir törenle “Hürriyeti Ebediye” tepesine gömülür. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak ve diğer pek çok kişi onu saygıyla uğurlar. Şehadetinden 21 yıl sonra döndüğü vatan toprağında, o gün çıkan bir gazetedeki şu satırlar, İttihatçıların ölüp, İttihatçılığın ölmediğini kanıtlar olsa gerek; “Bugün Talat Hürriyeti Ebediye Tepesi’nde vatan topraklarına defnedilecek. Orada kendisi gibi temiz kanlarını, yüksek kalplerini bu vatan uğrunda feda etmiş arkadaşlarını bulacaktır. Artık onun mesut ve ebedi bir hayata kavuştuğuna emin olabiliriz. Talat yeis ve ümitsizlik içinde bıraktığı vatanını şimdi dirilmiş, kuvvetlenmiş, şeref ve itibarını tekrar kazanmış bir halde buluyor. Sağlığında o bu ideal uğrunda didinmiş, mücadelelere atılmıştı. Gayeyi elde eden Cumhuriyet Türkiye’si, Talat’ı layık olduğu hürmet ve muhabbetle kucağına alarak göğsüne basıyor ve hayatında
tadamadığı zevki ve saadeti ona mematında temin ediyor.”

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP