KURBAĞA ŞÂİRİ “AHMET HÂŞİM”
336 okunma

KURBAĞA ŞÂİRİ “AHMET HÂŞİM”

ABONE OL
24 Aralık 2022 13:04
KURBAĞA ŞÂİRİ “AHMET HÂŞİM”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Şuurlu söz söyleme sanatı olan şiire yeni bir soluk getiren Hâşim, hem dönemindeki hem de kendinden sonraki şâirleri derinden etkilemiştir. Onun sözcükleri dans ettiren muazzam yeteneğinden başka, saat gibi işleyen bir zihni vardır. Özgünlüğünü ve kalıcılığını bu iki kavramın harmanlanmasına borçludur. Üretken bir kişiliğe sahip olan sanatçı, şiirin yanı sıra düzyazıda da oldukça başarılıdır. Hâşim’in yakın arkadaşlarından ve edebiyatımızın önemli isimlerinden olan Falih Rıfkı şöyle der: “Eğer ölüm onun kalbi yerine kafasının duracağı saati beklemiş olsaydı, Hâşim asırlarca yaşardı.”

Ahmet Hâşim’in sanat anlayışını belirleyen en önemli etken birçok sanatçıda olduğu gibi yaşam serüvenidir. Çünkü şiir arının yaptığı bal gibidir, şâirin dimağından süzülür gelir. Sembolizmi benimsemiş olması, mânâdan çok biçem ve mûsîkiye önem vermesi, hayatı boyunca sanat şahsî ve muhteremdir ilkesine bağlı kalması hep bu yüzdendir. Toplum sorunlarına eğilmemesi, “Mânâ” araştırmak için şiiri deşmek, terennümü yaz gecelerinin yıldızlarını ra’şe içinde bırakan hakir kuşu eti için öldürmekten farklı olmasa gerek. Et zerresi, susturulan o sihrengiz sesi telâfiye kâfî midir? diye sorması, gecenin karanlığına ve havanın kızıllığına sığınması, aynalara küsüp yalnızlığa müptelâ olması bir yumak gibi karışık olan ruh hâlinin tezâhürüdür. Onun içindeki duygular, Aslı’nın belindeki sihirli kuşak gibi kördüğüm olmuştur. Bu karmaşık düşüncelerin altında yatan iki temel sebep vardır: birincisi küçük yaşta annesini kaybetmiş olması, ikincisi ise kendini çok çirkin saymasıdır. Her iki düşünce de onu yalnızlığa itmiş, özellikle kadın münâsebetlerinde oldukça çekingen davranmıştır. Zaman içinde, Hâşim’in kalbinde aşk ve kadınlar üzerine olumsuz hisler peydâ olmuştur. Hâşim bu hususta şunları söyler: İntiharlar tekrar çoğaldı. İhtiyarları açlık, gençleri aşk ölüme sevk ediyor. Gençler içinde kendilerini öldürenlerin büyük çoğunluğunu erkekler teşkil ediyor. Şu halde erkeği, seve seve, ölüme yollayacak kadar cinsi bir üstünlük ve kudrete sahip olan kadının erkeğe, yani kendi esirine, eşit olmak ve benzemek için dişini tırnağına takarak yaptığı gayretlerin sebebi delilikten başka ne olabilir? Hâşim’e göre âşık yüz bulamayan adamdır. Gençleri intiharın eşiğine getiren de tam olarak budur. Sanatçı, kadınlar hakkında ayrıca şöyle der: Kim diyor ki kadın şimdi, eskisi gibi, yüzünü sıkı örtüler altında saklamıyor? Ya boya örtüleri? Bunların altında hakiki çehreyi görmek hiç kabil mi? Boyalar olmasa bilmem kadın ne yapardı? Kadın ne yapardı bilmem… Fakat boyalar olmasa bilmem ki göz nasıl boyanırdı? Hâşim’in aşka ve kadına karşı bu olumsuz tutumunun yanı sıra, sara nöbetleri gibi duyulan garip ve marazi kıskançlık buhranları olurdu. Örneğin tanıdığı bir karı-koca, dost olarak Haşim’i bir gece yatısına davet etmişler. İyi bir gece geçirdikten sonra, ertesi sabah Haşim’e çay verileceği zamanda, kendisinin kimseye haber vermeden, veda etmeden, erkenden kaybolup gidiverdiğine şaşırmışlar. Sonra mahalle bekçisi kapılarını çalmış. Haşim’in misafir olduğu ev sahibinin parçalanmış resmini ve üstündeki çerçeveyi de kırılmış olarak sokakta bularak getirmiş. Buradan anlaşılıyor ki Haşim’in bu evin hanımına gizli bir aşkı varmış. Misafir kaldığı odada büyük bir kıskançlık buhranı geçirmiş ve bu rezaletin duyulmasına mani olamamış. Resmini yırtarak çerçevesiyle birlikte sokağa atmış.

Ruhsal bunalımların mengenesine sıkışan sanatçı, bunu dizelerine yansıtmıştır. Onun şiirlerinin edebî zenginliğini bu noktada aramak gerekir. Genel olarak “Akşam Şâiri” olarak bilinen sanatçı; sürekli gölden, geceden, kuşlardan, mehtaptan bahsettiği için “Kurbağa Şairi” olarak da adlandırılmıştır. Sonuç olarak hangi açıdan değerlendirilirse değerlendirilsin, Hâşim’in Türk edebiyatında müstesna bir yeri vardır. Daha nice şâir onun merdiveninden çıkacak ve şiirin eşsiz zevkini yine onun satırlarında tadacaktır.

MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta,

Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

 

 

 

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP