Tarih ve Siyaset: II. ABDULHAMİD
487 okunma

Tarih ve Siyaset: II. ABDULHAMİD

ABONE OL
28 Mayıs 2022 15:42
Tarih ve Siyaset: II. ABDULHAMİD
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Osmanlı Devleti’nin 33. Padişahı II.Abdulhamit ,1876 yılında Meşrutiyeti ilan edip Kanun-
u Esasi’yi yürürlüğe sokmayı kabul ederek tahta çıkarılmıştır. Hakkındaki tartışmalar, tarihi siyasete
alet ederek güncel meselelerin temellerini geçmişe mal etmenin ne kadar hastalıklı bir düşünce kalıbı
olduğunu tekrar gözler önüne sermektedir. Din ve siyasetin neden birbirinden ayrı değerlendirilip
içine tarih katılmadan ‘tüketilmesi’ gerektiğini işte bu ‘ne kadar güncel gözükse de’ tarihi şahsiyetler
ile ifade olunmaktadır.
Şurası net bir gerçektir ki II.Abdülhamid döneminde devlet, bugünkü Türkiye’nin 2
katından fazla toprak kaybetmiştir. Bu cümle tek başına ifade olunsa insanları bir düşmanlık kisvesi
içerisinde değerlendirecek kitleler, ‘en azından toprak kaybını kabul edip halkın tarih cahilliğinden
yararlanmak istemeyenler’ bazı şeylerin zaruri olduğunu, örneğin Kıbrıs elden çıkmasa, İngiltere’nin
Rusya’ya karşı bizi desteklemeyeceğini, Mısır’ın elden çıkış sürecinin de bir süreç içerisinde
olduğunu, keza Tunus’un … vsvs. Kabul etmek gerekir ki bu durumların hepsi tarihi bir gerçekliktir.
Fakat sunu noktasında aslolan gerçekleri toplum nazarında herkesin anlayacağı şekli ile ifade
olunması gerekliliğidir. İpin bir ucunu istediğiniz gibi gösterip, diğer düğümü görmezden gelmek
ne kadar doğru bir ifade olabilir?
Dış politik meseleleri Tarihi Diziler ile öğrenmek Reyting kaygısı ile gerçekliği bir metaverse
şeklinde irdeleyen insanlar için tatlı bir uğraş olabilir. Fakat açık bir şekilde bu doğru değildir! Tarihi
kişiler insan egolarını tatmin eden birer oyun hamuru olamaz.
Şimdi bir diğer meseleye değinelim, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı. Bu savaş sahada kazanılan
fakat masada kaybedilen bir olay olarak karşımızda durmaktadır. Peki Ulu Hakan Sultan
Abdulhamit Han buna bir çare bulamamış mıdır? İlgililer araştırabilir. Yine dönüp dolaşıp oyun
hamuru formatına dönüyoruz. İhtiyacımız olan tek şey gerçekler.
Her şey bir kenera Kanun-u Esasi’nin mimari, Sultan’ı tahta çıkartan Mithat Paşa’nın Yıldız
Mahkemelerinde yargılandığı, rivayete göre daha sonra öldürülüp, bir vakit ardından ölmediği
düşüncesi ile mezarı açtırılıp payitahta başının kesilip getirildiği ifade olunur. Bu ise bir olgudur.
Gerçeklik payesi psikoloji ile açıklanabilir. Bu noktada, 33 yıllık istibdat dönemine karşı çıkan
insanların, yeni meşrutiyet sürecinin ve onun döneminde yetişen ona karşı bir neslin onun açtığı
okullarda fikirlerine erişmesi ise tarihin bir cilvesidir. II. Meşrutiyet ve sonraki dönem devletin
sonunu dış gelişmeler ile paralel olarak hızlandırmışsa da; Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesi ile o
dönem ‘Cumhuriyet Döneminin Siyasi Labaratuvarıdır.’
Jurnalciliğin had safhaya ulaştığı, insanların birbirine güvenmekten başka çaresinin olmadığı
bir dönemde sonu hazırlayan içsel durumlardan yalnızca bir tanesidir. Şükür ki, başladıklar yol
hazin bir son ile bitse de etkileri kendinden sonraki nesillerin hür bir yaşam sürmesini sağlayan
İttihatçıların şu cümlesi; tarihi siyasete malzeme edenlerin sonunu göstermektedir;
Kahrolsun İstibdat Yaşasın Hürriyet!

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP