Yıkıntılar, Yıkılanlar, Yıkılacaklar

Uyumayacaksın

Memleketinin hali

Seni seslerle uyandıracak.

M.Cevdet

 

Türkiye Coğrafyası bir deprem bölgesi. Bu jeolojik devirler içerisinde, tarih süreçte oluşmuş bilimsel bir durum. Tarihte olduğu gibi; örneğin 1999’da yahut içinde bulunduğumuz ayın başında olduğu gibi daha nice depremler olacak. Fakat…

İşte bu noktada tarihsel düşünce devreye girmeli.

Kendimize şu soruyu sormalıyız; tarih nedir? En kaba tabiri ile tarih geçmişten ders almak değil midir? Öyleyse milletçe sınıfta kalmış bulunuyoruz. Peki önlem nedir?

Bir olayın, vuku bulması beklenen bir olayın; olay olmazdan evvel oluverekmiş gibi hazırlık yapılmasına önlem denir. En azından doğal afetler için bu durum böyledir. Çünkü buna engel olamayız. Bu kısmı inancımız doğrultusunda kader olarak da nitelendirilebilir. İlk cümlede demek istediğim gibi; “kendi kaderimizi bu topraklar üzerinde yazdık, demek ki coğrafyanın yazgısını da alnımıza aldık.”

Tarihe Maraş depremi olarak geçen bu olay, şiddeti itibari ile ‘asrın felaketi’ olarak nitelendirilebilir. Fakat önlem konusunda bir şey yap-a-mamak kısmı ‘kader’ ile açıklanamaz. Çünkü yine inancımız çerçevesinde ‘tedbir bizden takdir ise Allah’tandır.’ O zaman tedbir için ne yapıldığını sormak gerekir.

Toplanan milyarlarca lira para ile neler yapılacağını görmek gerekir,

Ve

Bilim adamlarına kulak vermek gerekir.

Coğrafya dersinin ve tarihin önemini insanımıza zaruret ile aktarmak gerekir,

Cehaletin vurgusunu ‘kader’ sıvası ile örtmemek gerekir…

Evet, coğrafya kaderdir. Fakat bu sözü ‘keder’ ufkundan arındırıp mutlu yarınlara gülücükler ile söyletmek gerekir.

Bu ilk değil, son da olmayacak.

Ranttan arınmış, liyakat ile donanmış müreffeh günlere dileği ile.